Bir vagon içinde, kavuşmuş,
pür-halecân, sessiz;
temevvüc eden semânın a`mâkine dalmıştık biz.
temevvüc eden semânın a`mâkine dalmıştık biz.
Başım tam göğsünde,
kalbinde idi. Her nefesin
beni yerimden zıplatır, âb-i rûha işler idi sesin.
beni yerimden zıplatır, âb-i rûha işler idi sesin.
Sonra bir evcik gördük
kenârda, ne diyordun?..
— Şu evcik bizim olsa!.. Yâ... Ne âmâl-i sâf-derûn!
— Şu evcik bizim olsa!.. Yâ... Ne âmâl-i sâf-derûn!
İndik ilk durakta,
hatırlarım, hep oraya yürüdük,
kalb-şiken sevdâmızı o evciğe berâber sürüdük!
kalb-şiken sevdâmızı o evciğe berâber sürüdük!
Dedin: — Bizim olsa, bak pek
güzelmiş, ne dersin?..
Dedim: — Onu bilmem, yalnız sen, sen güzelsin.
Dedim: — Onu bilmem, yalnız sen, sen güzelsin.
Tüm gün gezdik,
yaylalarda evcik hayâli kurduk;
lâkin o hayâli yine biz, yine kendimiz soldurduk!
lâkin o hayâli yine biz, yine kendimiz soldurduk!
Bir bâd-ı peyem-res,
pür-hânde ezhârı soldurdu!
Bir bâd-ı peyem-res, kalbimdeki nârı soldurdu!
Bir bâd-ı peyem-res, kalbimdeki nârı soldurdu!
Gittiğin o kollarda,
dilerim ki pek mes`udsun sen,
evciğimizden ancak sana neşîdeler yazarım ben.
30, IV, 2016