kömür gözlüm, ağlıyor musun?
Fakat değil zamânı şimdi sevmenin, sevişmenin…
Senin sesin, bu şûh nağmenin
incilâsıdır gözünde sürmenin.
Hayât nedir seninle ücrâ bir ufukta, âh, o nedir?
Senin neşvedâr kollarında – az biraz güler hayât,
güler şu alevlenen şûkûfeler,
güler şu yüz kızartan lâtîfeler.
Soğuk, bu kar, şitâ… Zannetme sakın korkulur,
elbet o şitâ behâr olur, bu zifirî leyl nehâr olur.
Sabret! Keder biter ve hayâtın füsûnkâr olur.
Bak, hep gördüğün vakfeler;
gide gide kısalıyor mesâfeler.
Evet... Muttasıl hicrânın sonu var, fakat heyhât;
şu hicrân için nasıl «Onu bilmem ben!» denir?
Gözüm misâli pür-çeşmenin,
elemine ağlar şûh nağmenin!
Fakat değil zamânı şimdi sevmenin, sevişmenin…
Hüzünlü bir ağıt, uzun, füsûn;
ey, dilberim! Duyuyor musun?
Eski Şeyler
11, VII, 2015
11, VII, 2015